top of page

İstanbul Arkeoloji Müzeleri / Müze-i Humayun

İstanbul Arkeoloji Müzeleri İstanbul Tarihi Yarımada'da, Sur-u Sultani yani Topkapı Sarayı Surları içerisindedir. Buraya Topkapı Sarayı' nın birinci avlusundan (alay avlusu) Aya İrini'yi geçtikten hemen sonra Soğuk Çeşme Kapısı' na uzanan yokuştan inerken ulaşabileceğiniz gibi, Soğuk Çeşme Kapısı'na günümüz Gülhane Tramvay Durağı tarafından girip hemen sağa uzanan aynı yokuşu bu sefer çıkarak da ulaşabilirsiniz. Bu yokuşun ismi ise Osman Hamdi Bey Yokuşu'dur.

 

Yaz kış farketmeksizin sadece bahçesinde dahi zaman geçirebileceğiniz bu vaha Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne miras kalmış en kıymetli kültür hazinelerinden.

 

Bugün ziyaret ettiğimiz Arkeoloji Müzeleri'nin sistematik kurulma öyküsü bizi Topkapı Sarayı'nın birinci avlusundaki Aya İrini Kilisesi'ne götürür. Osmanlı'da müzecilik Aya İrini'de başlar. Burası modern müzecilik anlayışının hayata geçirilmesinden önce de 'iç cebehane' adıyla savaş ganimeti silahların ve Bizans İmparatorluğu'ndan devralınan Hristiyan reliklerinin (kutsal emanetler) saklandığı bir yerken, Sultan III. Ahmed zamanında 1726 yılında düzenlenir ve 'Dar-ül Esliha / Silahlar Evi' adını alarak sadece seçkin kimselerin özel izinle girebildiği bir yer olur.

 

Müze kavramının 'müzehane' olarak Osmanlı İmparatorluğu resmi kayıtlarında ilk geçiş tarihi ise Sultan Abdulmecid zamanında 1846'da gerçekleşir. Sultan Abdülmecid üzerinde roma imparator isimleri yazan taşlardan haberdar olup bunların getirtilmesini ister, akabinde bölgelere çevrelerindeki böyle eserlerin toplanması yönünde bir ferman gönderir. (Bu olay avrupa gazetelerinde 'padişahın müze kurma fermanı' olarak haber olmuştur.) Eserler Aya İrini'de toplanır; ilk düzenleme ise Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa tarafından yapılır. İki kısmı barındıran bu ilk düzenlemenin bir kısmı günümüz Harbiye Askeri Müzesi' nin temellerini oluşturan 'Mecma-i Eslihai Atika – Eski Silahlar Koleksiyonu' iken diğer kısmı günümüz Arkeoloji Müzeleri'nin temeli olan 'Mecma-i Asar-ı Atika – Eski Eserler Koleksiyonu' dur. Bu düzenlemede çok sayıda olan askeri objeler müzenin içinde, sınırlı sayıdaki arkeolojik eserler ise avluda sergilenir. Bu müzeyi birçok önemli kişi ziyaret etmiştir, anılarından öğrendiğimize göre aralarında önemli yazar Gustave Flaubert de bulunur.

 

Sistemli bir işleyişi bulunmayan bu müzenin ilk kataloğu denilebilecek çalışma 1968 yılında Atina'daki Fransız Arkeoloji Okulu'nun Müdürü Albert Dumont tarafından bireysel olarak hazırlanır ve ünlü Revue Archéologique'de makale olarak yayınlanır.

 

Müzenin gördüğü ilgi ve sahip olunan zenginlikten dolayı olacak bu sefer daha düzenli bir kurum haline geçilmeye karar verilir ve 1869 yılında Müze-i Humayun kurulur. Müdür olarak Mekteb-i Sultani öğretmenlerinden Edward Goold tayin edilir. Edward Goold arkeolog değildir ama bizzat onun çabasıyla müzenin arkeolojik eser sayısı 160' a ulaşır zira Goold’un kendisinin de Kapıdağı Yarımadası’ndaki Kyzikos Antik Kenti'nde (Erdek-Balıkesir) kazı yaparak müzeye eser getirdiği bilinir. Onun döneminde hazırlanan nizamname eserlerin yurtdışına çıkarılmasına bir engel teşkil etmese de kazı izinleri ve buluntuların yurt dışına çıkarılma koşulları düzenlenir, sınırlar içerisindeki eski eserlerin müzeye gönderilmesini isteyen bir genelge oluşturulur. Ressam Limonciyan’ın yaptığı resimlerle müzenin envanteri hazırlanır ve oluşan katalog 1871’de yayınlanır.

 

Osmanlı'da değişen sadrazam ve görüşler neticesinde masraf gerekçesiyle müze müdürlüğü lağvedilir ancak uzun sürmez ve bir sene sonra 1872’de müze müdürlüğüne Bizans ve epigrafi konularındaki çalışmaları ile bilinen Philipp Anton Dethier tayin edilir. Bu dönemde çıkarılan nizamname eserlerin yurtdışına çıkarılmasını kolaylaştırdığı yönünde eleştirilerle karşılaşır yine de eski eseri tanımlayan ve tahribatını önlemeye yönelik hükümler taşıyan bir nizamnamedir. Eser toplama faaliyetlerinin arttığı bu dönemde özellikle Kıbrıs’tan getirtilen heykeller ile birlikte müzenin 160 olan eser sayısı 650’ye ulaşır.

 

Müze koleksiyonunun genişlemesi ile beraber daha uygun bir yer arayışına girilir ve müzenin Çinili Köşk'e taşınmasına karar verilir. 1873'te alınan bu karar gerekli tadilatların ve düzenlemelerin yapılmasının ardından 1880'de hayata geçirilir.

 

Müze-i Humayun'un ilerleyişinde ve kurumsallaşmasında önemli bir şahsiyet olan Philip Anton Deither 1881'deki vefatına kadar görevini sürdürür. Ve onun ardından Türk müzeciliğinin en önemli ismi, Arkeoloji Müzeleri'ni ve arkeoloji kültürümüzün temellerini çabalarına ve kararlılığına borçlu olduğumuz, ilk türk arkeolog ve çoğumuzun en azından 'Kaplumbağa Terbiyecisi' tablosu ile bildiğimiz dünya çapında ünlü bir ressam olan Osman Hamdi Bey Müze-i Humayun müdürü olur. Sadrazam İbrâhim Edhem Paşa’nın oğlu Osman Hamdi Bey zamanında Osmanlı'da müzecilik yeni bir döneme girer, çığır atlar.

 

Osman Hamdi Bey'e müze müdürlüğü ile beraber Osmanlı'nın ilk güzel sanatlar okulu olan Sanay-i Nefise Mektebi'nin kurulması ve müdürlüğü görevi de veriliyor. Zamanın ünlü mimarı Alexandre Vallaury  tarafından yapılan bu okul günümüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'nin de temeli niteliğinde.

 

Osman Hamdi'nin müdürlüğü döneminde Antik Eserler Nizamnamesi tekrar düzenlenir; eserler artık devlet malı sayılır ve yurtdışına çıkarılması ilk defa yasaklanır (1884). Avrupalı arkeologaların Anadolu'da yaptığı kazılara bizzat eşlik eden Osman Hamdi Myrina Antik Kenti, Kyme Antik Kenti, Lagina Hekate Antik Kenti, Nemrut Dağı gibi çeşitli yerlerde kazılar yapar ve buradan gelen değerli eserleri müzede toplar. Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilindeki Antik Çağ'da önemli bir Fenike kenti olan Sidon'da (Sayda-Lübnan) kazılara başlar (1887). Bu dönemde müze koleksiyonunun çoğalması ve özellikle Sayda'dan getirilecek lahitlerin sergilenmesi için uygun alan bulunamaması dolayısıyla Osman Hamdi'nin bizzat kendisinin lahit formunda planladığı bugünkü arkeoloji müzesi binasının yapımına başlanır; mimarı yine Alexandre Vallaury olan bu müzenin ismine ilk olarak 'Lahitler Müzesi' denilir.

 

Bu sakin ama hayli gösterişli yapı Osmanlı'nın müze olarak inşaa edilen ilk yapısı olmasının yanında tüm dünyanın da ilk müze yapılarından.

 

Osman Hamdi Sayda'da yaptığı kazılarda kral mezarlarına ait lahitleri ortaya çıkardığında bulunan 18 lahdin 7'si yerinde bırakılırken aralarında İskender Lahti, Tabnit Lahti, Ağlayan Kadınlar Lahti, Likya Lahti, Satrap Lahti gibi muhteşem güzellikteki lahitlerin bulunduğu 11'i titiz bir çalışma ile hiç hasar almadan İstanbul'a getirilir.

 

Bu lahitlerle 13 haziran 1891'de ziyarete açılan bina arkeoloji dünyasında büyük yankı uyandırır ve

Müze-i Humayun hızla önemli ve saygın konumuna yükselir.

 

Dünyanın en önemli müzelerinden olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri – Müze-i Humayun'un bu açılış tarihi olan 13 Haziran günü ülkemizde bugün Müzeciler Günü olarak kutlanmakta.

 

 

 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksi bulunduğu alan içerisinde üç ayrı yapı ve müze barındırır.

 

 

Çinili Köşk Müzesi :

 

 

Bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri alanında bulunan ilk yapı Çinili Köşk / Sırça Saray'dır.

 

Şu anda Türk çini ve seramik eserlerinin sergilendiği yapı, Sultan  II. Mehmed – Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılmış. İnşaa tarihi Topkapı Sarayı'ndan da eski olan bu yapı Selçuklu üslubunda yazlık köşk olarak planlanmış. Kapısı üzerindeki kitabesinde yapım tarihinin 1472 olduğu yazar ancak mimarı bilinemez bununla beraber dönemin mimarı Atik Sinan olduğu düşünülür.

Yapı malzemesi olarak beyaz küfeki taşı, mermer ve tuğla kullanılmış. İçi ve dışı renkli sırlı tuğlalarla bezendiği, çinilerle kaplı bir görünüme sahip olduğu için Çinili Köşk adı verilmiş. Yapının mimarı bilinmediği gibi ilk yapıldığı hali de tam olarak bilinemez zira zaman içerisinde ilaveler ve tadilatlarla genişlemiş, değişmiş. Bugün girişindeki 14 sütunlu mermer eyvan ilk yapıldığında ahşap iken, sağ ve soldaki açık eyvanlar, köşkün müze olarak kullanılmasına karar verilince 1878 yılında demir şebeke ve camekân ile kapatılmış.

 

Etrafındaki Ağa Çayırı, Ağa Vekili Bahçesi, Kalfa Yeri olarak adlandırılan alanda cirit, tomak, güreş gibi spor gösterilerinin yapıldığı sultanların da bunu köşkün eyvanından seyrettiği rivayet edilmektedir.

 

Osmanlı sivil mimarisinin İstanbul'daki tek örneği olarak kabul edilen bu zarif nadide yapıda bugün Çinili Köşk Müzesi olarak Selçuklu Duvar Çinisi ve seramik örnekleri, İznik Çini ve Seramikleri; Kütahya ve Çanakkale seramik örnekleri sergilenir ve depolarında 2000 eser barındırır.

 

Binanın sol tarafındaki büyük odasında III. Murad zamanında, 1590 yılındaki tadilatlar sırasında mermer çerçeveli nişlerden birinin içerisine ortası tavus kuşu resimli, kenarları kitabeli ve tavanı nakışlarla süslü, altı muslukla suyu akıtılan muhteşem bir çeşme yapılmış. İki tarafındaki kitabelerde yapıdan 'Sırça Saray' olarak bahsedilmiş. İlk yapılışından beri suyla ilişkilendirilerek tasarlanan köşkteki bu çeşme her türlü tadilata karşın yapının ince ruhunu ve Osmanlı zarafetini hissettiren bir köşe.

 

 

 

 

 

Eski Şark Eserleri Müzesi :

 

 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri alanında inşaa edilen ikinci yapı Eski Şark Eserleri Müzesi'dir. Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi (Güzel Sanatlar Akademisi) adı altında Osman Hamdi Bey zamanında 1883 yılında mimar Alexandre Vallaury 'ye yaptırılır ve uzun süre bu amaçla kullanılır. Günümüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Okulu'nun temeli niteliğindeki bu yapının mermer merdivenlerinin iki yanındaki bazalt aslanlar dünyanın ilk açık hava heykeltraş atölyesi olan Hitit Kralı I. Sippiluma zamanında işletmeye açılan MÖ 2. binyıldan MS 9. yüzyıl Geç Hitit Dönemi'ne kadar faaliyet göstermiş, Hitit, Suriye, Arami ve Asur sanat unsurları ile Yunan sanatının çekirdeğini oluşturan Hitit Yesemek Açık Hava Heykeltraş Atölyesi'nden daha yapı ilk açıldığında getirilmiş.

 

1917 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi'nin Cağaloğlu'ndaki yeni yerine taşınmasından sonra burası, Osman Hamdi'nin vefatının ardından Müze müdürü olan kardeşi Halil Edhem Bey tarafından Yunan, Roma ve Bizans eserleri ile Yakın Doğu Bölgesi eserlerinin farklı bir şekilde sergilenmesi gerektiği düşüncesiyle tekrar düzenlemiş, bir taraftan da avrupa müze anlayışına tepki olarak 1917 yılında Eski Şark Eserleri Müzesi olarak ziyarete açılmış.

 

Müzedeki koleksiyonlar, Anadolu ve Mezopotamya'nın Yunan öncesi, Mısır ve Arap Yarımadası'nın İslam öncesi çağlarına ait çok önemli eserler barındırır.


 

Buradaki ismi kolunda yazan Sümer Beyi Lugal Dalu heykeli 5000 yaşındadır. En eski aşk şiiri olduğu düşünülen 'Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı' diyen kil tablet MÖ 2037 ila 2029 yılları arasında Sümer dilinde yazılmıştır. Dünyanın Yedi Harikası'ndan Asma Bahçeleri'yle ünlü Babil'in Kapısı olan MÖ 6. yüzyılda yapılan İştar Kapısı'nın üç kutsal hayvanın (aslan, boğa ve ejder) bir arada sergilendiği tek müze. MÖ 13. yüzyılın başında Kadeş Savaşı'nı sonlandıran, Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında imzalanan tarihin ilk yazılı Uluslararası Barış Antlaşması niteliğindeki Kadeş Antlaşması kil tableti de buradadır.

Eski Şark Eserleri Müzesi 75.000 çivi yazılı belgenin bulunduğu tablet arşivini ve 20.000'e yakın arkeolojik eseri barındıran bir hazinedir.

1963-1974'de yapıyı çağdaş müze mimarisine kavuşturmak niyetiyle Prof. Nezih Eldem tarafından yapılan düzenlemeler sırasında yapının planı değiştirilir, giriş alt kata alınır ve özgün giriş merdiveni kaldırılır. 2000'de yapılan aslına uygun restorasyon ile giriş merdiveni binaya yeniden kazandırılmış.

 

Yapının tarihine, mimarisine ve barındırdığı eserlerin önemine baktığımızda bugünkü sergi alanının özensizliğini vurgulamadan geçemeyiz.

 


 


 

Arkeoloji Müzesi / Ana Bina :

 

Ülkemizdeki müzeler içerisinde özel bir yere sahiptir İstanbul Arkeoloji Müzesi. Osmanlı'da başlayan sistemli müzecilik anlayışından günümüze ulaşmış önemli bir mirastır. Yoğun bir çaba ve kararlılığın sonucunda temellenen bir hazine.

 

Osman Hamdi Bey'in isteğiyle lahit formunda planlanan yapı anıtsal girişi ile İstanbul'daki neoklasik yapıların en güzel örneğini oluşturur. Girişin üzerindeki alınlığında Osmanlıca ‘Eski Eserler Müzesi’ yazan yapının inşaasına 1887 yılında başlanıyor ve 13 Haziran 1991 yılında ziyarete açılıyor; mimarı Alexandre Vallaury. Ana binanın iki yanındaki ilave binalar ise 1902 ve 1907 yıllarında yapılıyorlar, gelişen ihtiyaç doğrultusunda 1969-1983 yılları arasında bir ek bina daha ilave ediliyor.


 

Tarihin çeşitli medeniyetlerinden kalmış önemli eserleri koleksiyonunda barındıran İstanbul Arkeoloji Müzesi dünyada yapı inşaası müze olması amacıyla planlanmış ilk 10 müze arasında.

Bu müze antik kent ve bölgelerden gelen eserlerle, Arkaik Dönemden Roma Dönemi'nin sonuna kadar heykel sanatı gelişimini kronolojik olarak sunmasıyla, lahitler salonunundaki muhteşem İskender Lahti, Ağlayan Kadınlar Lahti gibi lahitleriyle, tapınak frizleriyle, küçük taş eserleri, pişmiş toprak heykelcik ve çanak çömlekleriyle, sikkeleri, hazineleri ve 70 bin kitaplık kütüphanesi ile kendi başına bir hazine.İçeride zamanı unutacağınız, arada harika bahçesine çıkıp kahvenizi yudumladıktan sonra geri döneceğiniz ve hatta ziyaretinizi bir güne sığdıramayacağınız bir müze burası. Koleksiyonunda ve depolarında bir milyondan fazla eser bulunuyor.


 

Son yapılan düzenlemelerle binanın içteki masif yapısı ve iç mimarisi gözden kaybolmuş olsa da, salonlardaki enstelasyonlarla eserlerin değeri biraz gölgelenmişse de, bir milyona yakın eseri bulunan bir müze için üst katı biraz boş görünüp gereksiz açık alan bırakılmış olsa da belki de böylesi bir yaklaşım ziyaretçilerin daha hoşuna gidecektir diye düşünmeyi tercih ediyoruz.

Bu müzeyi gezerken Osmanlı'dan günümüze kadar müzeciliğin ilerleyişinde emeği olmuş bütün şahsiyetlere, özellikle Almanlar İskender Lahtini istediklerinde fikrini soran padişaha 'Ancak cesedimi çiğnerseniz' cevabını verdiği rivayet edilen Osman Hamdi Bey'e güzel bir teşekkürle selam vermeyi unutmayın.

Nisan 2022

Kaynaklar:

 

 

TOPKAPI SARAYI ÇİNİLİ KÖŞK / SIRÇA SARAY:

İŞLEVİ, ANLAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ - İç Mimar Hayal

MERİÇ UĞRAŞ

 

https://docplayer.biz.tr/33885603-Topkapi-sarayi-cinili-kosk-sirca-saray-islevi-anlami-ve-tarihsel-gelisimi.html

 

 

Türk Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi / Sayı 5 -1949

 

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/sempozyum_pdf/turk_arkeoloji/05.turk.arkeoloji.pdf

 

 

İstanbul Arkeoloji Müzesi – Didem Şahin

 

https://www.academia.edu/49186371/%C4%B0STANBUL_ARKEOLOJ%C4%B0_M%C3%9CZES%C4%B0

 

 

İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZESİ. Osman Hamdi Bey in yadigarı.../ Aksiyon 19

 

https://docplayer.biz.tr/9920804-Aksiyon-19-03-03-2013-istanbul-arkeoloji-muzesi-osman-hamdi-bey-in-yadigari.html

 

OSMAN HAMDİ BEY: 19.YÜZYILIN TÜRK MÜZECİSİ-DEVLET ADAMI-RESSAMISANAT EĞİTİMCİSİ-ARKEOLOĞU / Eylem TATAROĞLU

 

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/659181

 

MÜZE-İ HÜMÂYUN MÜDÜRÜ DR. PHILIPP ANTON DETHIER’NİN OSMANLI MAARİF NAZIRLARI DÖNEMİNDEKİ (1872-1881) FAALİYETLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME /Meltem Begüm SAATÇI ATA

 

https://dergipark.org.tr/tr/pub/belgi/issue/60128/812826

 

https://dergipark.org.tr/tr/pub/belgi/issue/60128/812826

 

 

OSMANLI DÖNEMİ İSTANBUL MÜZELERİ / Gül Cephanecigil

 

https://istanbultarihi.ist/281-osmanli-donemi-istanbul-muzeleri

  • Instagram
bottom of page