top of page

Menderes Magnesiası 

aydın/germencik

 

Menderes Magnesiası bugün Aydın ili, Germencik ilçesi, Ortaklar beldesine bağlı Tekinköy sınırları içinde, Ortaklar – Söke karayolu üzerindedir.

 

Gümüşdağ' ın eteklerine, Gümüşçay'ın kıyısına kurulmuştur kent; yayılma alanında bulunan yazıtlarından, Anadolu'daki kolonileşme hareketinin başlangıcına; mimarisindeki etkileyici unsurlardan, güçlü kült dokusuna kadar hayli etkileyicidir.

Kent, çevresi surla çevrili, yaklaşık 1300 x 1100 m2 lik bir alanı kapsayan, hippodamik planlı cadde ve sokak sistemine sahip bir kentti ve Priene, Ephesos, Tralleis üçgeni arasında ticarî ve stratejik açıdan önemli bir konuma sahipti.

 

Kentin ilk kuruluş öyküsüne baktığımızda Menderes kıyısındaki Mandrolytia isimli bir kenti görürüz. MÖ. 750 yıllarında Ege'nin karşı kıyısındaki Helenler anayurtlarındaki hızlı nüfus artışından kaynaklanan beslenme, geçim zorlukları gibi sebeplerle yeni bir denizaşırı iskân etkinliğine girişirler.Adına Büyük Kolonileşme denilen bu dönemde Platon'un deyimiyle Ege, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarındaki kentlere bir havuzun etrafında oturan kurbağalar gibi yerleşirler ve çok sayıda koloni kurarlar.İşte Magnesia da bu kolonilerin ilklerindendir.Yunanistan' daki anayurtları Tesellia'dan yola çıkan Magnetler bir kolonileşme karakteristiği olan kehanetlerini de yanlarına alarak Apollon'un kehanetiyle önce Girit Adası'na gelip 80 sene kadar burada yaşarlar, kehanetin devamı geldiğinde, Girit'te bulunan yazıtlardan anlaşıldığı üzere koloni kurmak için Anadolu'ya geçeceklere verilecek imtiyazları da ceplerine alarak gemilere atlar, kehanette belirtilen Menderes kıyısındaki Mandrolytia kentine gelir, kenti kuşatırlar.Kent direnir ancak kralın kızı Leukophryene yazıtlarda ilginç bir şekilde Likyalı olarak geçen Magnetlerin lideri Leukippos' a aşık olduğundan kentin kapılarını açar. Magnetler kenti ele geçirir ve kentin adı artık Magnesia olur.Bu kehanet, aşk ve savaş üçgeni koloniler için hiç şaşmayan bir tarih yazma yöntemidir.

 

Ancak Mandrolytia'nın kolonileştirilmesiyle kurulan bu Magnesia bugün kalıntılarını gezdiğimiz kent değildir.Palaimagnesia denilen bu ilk Magnesia olasılıkla Menderes Nehri' nin güçlü alüvyonları altında kalmıştır.İlk Magnesia MÖ. 680 ile 652 arasında o zamanın hakim gücü olan Lydia Kralı Gyges’in hakimiyetine girer. Ardından kim oldukları hala tam olarak bilinmeksizin kuzeyden gelen bir kavim oldukları bilinen yıkıcı Kimmerler' in hakimiyeti görülür, daha sonra bütün Anadolu’da bir fırtına gibi esen Persler sahneye girerler, kent 50 yılı aşkın bir süre Pers hakimiyetindedir. İşte bu esnada Spartalı general Thibron Pers işgallerine karşı savunma yapmak üzere Anadolu' ya gelince kenti daha güvenli olan bir yere ve muhtemelen Menderesin alüvyonlarından da korumak üzere, zaten eski bir Artemis tapınağının hali hazırda varolduğu bugünkü yerine taşır.(MÖ399) Kent artık Menderes kıyısında değildir ama yine de Menderes Magnesiası olarak anılmaya devam eder.

 

 

Menderes Magnesiası  bir Anadolu tanrıçası olan Artemis'e adanmıştır. Artemis'in buradaki sıfatı Artemis Leukophryene'dir.Bu sıfat kentin kuruluş efsanesi ile kralın kızı ile ilişkili zira Leukophryene 'nin bir anlamı da zafer getiren.Kentin kapılarını açmış ve Magnetler'e zafer getirmiştir Leukophryene ama diğer taraftan 

Artemis kutsal alanının yakın çevresinde olan Heroine Leukophryene' nin kentine karşı işlediği bu suçtan dolayı ya öldürülmüş ya da intihar etmiş olan Leukophryene' ye ait olduğu düşünülmektedir.

-Burada ayrıca bir bilgi olarak - Efsanedeki aşık kral kızı Leukophryene'nin isminin anlamının Beyaz Kaşlı, Likya'lı Lider Leukippos'un isminin anlamının Beyaz At, Artemmis Leukophryene'nin ise Beyaz Kaşlı Artemis demek olduğunu; 1800' lerde bölgede araştırmalar başladığında bölgeye hakim olan ağanın isminin Gümüş Ağa, köyün ise Gümüş Köy olduğunu; bu isimlerin hepsinin de kentin kurulduğu Gümüşdağ' ın içerdiği zımpara madeninden, zımpara madeninin ihtiva ettiği manyetit mineralinden ve her ikisinin de parlaklığından, beyazlığından geldiğini unutmamak gerekir. Hatta Magnet Kolonisinin istila ettiği ilk kent olan Mandrolytia isminin anlamının bugün hala mandra olarak dilde mevcut olan mera, sürü, otlak olduğunu öğrenmek ilginçtir. -

 

 

Artemis' e adanmış olan kentte güçlü bir kült örgüsü olduğunu ve daha birçok önemli bilgiyi kentin yayılma alanında bulunan 600 kadar yazıttan, mektuplardan; 300 yıllık araştırma tarihiyle yaklaşık 200 yıllık kazı geçmişinden öğreniyoruz.1715 yılında Fransa Kralı XIV. Louis’nin antik bölgelerde araştırmalar yapması için görevlendirdiği Fransız tüccar, antika meraklısı Paul Lucas'la başlar araştırmalar.Ancak ilk ciddi çalışma 1817-21 yılları arasında J.N.Huyot tarafından yapılır. Bu esnada Artemis tapınağının Helenler ve Amazonlar arasındaki savaşı anlatan frizlerinin büyük bir bölümü ( 40 metreyi bulan 41 adet blok ve parça ) Fransa'ya götürülür. Bugün Paris Louvre Müzesinde “Magnesia of Meandrum” seksiyonunda teşhir edilmektedir. 1887’de İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Osman Hamdi Bey, arazinin bataklık oluşu ve su basması yüzünden götürülemeyen 20 metre uzunluğundaki friz bloklarını İstanbul Arkeoloji Müzesine taşımayı başarır.

 

1890’da bu sefer Carl Human’ın başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü burada kazıya başlar ve çalışmalarını 1893’e kadar sürdürür. Bu kazılarda çıkan eserlerin bazı parçaları Berlin Müzesine götürülmüştür.Bu dönemden sonra burası uzun süre, 1985' te Prof. Dr. Orhan Bingöl’ün başkanlığındaki Ankara Üniversitesi ekibinin kazıları başlayana kadar unutulur.O zamandan günümüze yapılan çalışmalar hayli görünür olsa da kazı başkanı Bingöl' e sorsanız yaptıkları iş bir fili gıdıklamaktan ibarettir ve filin haberi bile yoktur; o derece büyüktür Menderes Magnesiası.

 

 

Kent bugün ziyaret ettiğinizde gördükleriniz ve üstüne az biraz araştırma yaptığınızda öğrendiklerinizden sonra size isminin neden bu kadar az duyulduğunu ister istemez sordurtacaktır.


Kentte kendisinden daha önceki, frig öğeleri içeren tapınağın üzerine kurulan Artemis Leukophryene tapınağının mimarı ünü günümüze kadar ulaşmış olan Hermogenes. Ion stilindeki tapınak kendine has bir mimariye sahip, Tapınağın Hermogenes' in kullandığı dipteros  (çift sıra sütun) yöntemi ve ışık-gölge oyunları ile büyüleyici bir yer olduğu söyleniyor. MÖ 2. yüzyılda yapılan tapınak, 41x 67 metre büyüklüğünde ve uzunluğu 170 metreyi aşan frizlerinde Amazonlar' la Helenler' in savaşı anlatılıyor.Tapınaktaki Artemis heykeli ise sikkelerden öğrenildiği üzere olasılıkla ahşap üzerine altın kaplama imiş, heykelin vücudunda Efes Artemisinde olduğu gibi aşağıya doğru incelen bir giysi bulunuyor, iki yana açmış olduğu ellerinde birer yün yumağı tutuyor Artemis.Başında yüksek bir başlık bulunuyor. Göğsündeki çok sayıdaki çıkıntı ise muhtemelen bereketi sembolize eden koç ya da boğa yumurtaları olmalı. Ayaklarının iki yanında birer kartal bulunmakta. Hermogenes'in ışık oyunlarıyla günün ve gecenin ışıkları heykelin üzerine vuruyor. Bir taraftan Ay tanrıçası Artemis; Ay kültü, 'Men' den bu yana Anadolu'da her zaman büyük bir önem taşıyor.

 

Tapınağın zamanında sahip olduğu gösteriş kentteki güçlü Artemis kültünün de bir göstergesi. Kentte Artemis Leukophryene adına düzenlenen bayramlara erkek ve kadın köleler de dahil olmak üzere herkes başlarında defne taçlarıyla katılıyorlar, sunakların sunulmasının ardından festival başlıyor. Zamanının büyük şehirleriyle boy ölçüşen bu şenlikler için Selevkos Kralı IV. Antiochos (MÖ. 175 – 164), Bergama Kralı I. Attolos (MÖ. 241 – 197) gibi kralların gönderdiği Artemis bayramı vesilesi ile halka ve meclise selamlarını ilettikleri mektuplar bulunuyor.

 

Kentte Artemis Leukophryene tapınağının yanında bir de Artemis Sunağı bulunuyor, günümüze sadece temelleri ulaşmış bu sunağın kabartmaları bugün Berlin Müzesi' nde. Bu alandan tören yolu ile anıtsal kapıya   (propylon) ulaşılıyor, anıtsal kapı ise agoraya açılıyor. Agora yaklaşık 414 sütundan oluştuğu düşünülen harika bir yapı, 26 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor. Agoranın rastlantı sonucu ortaya çıkarılmış 2 sütununun üzerindeki renkli freskler hayli büyük çabalar gerektirse de bir agora kazısının yapılabilmesinin sonunda ortaya çıkacak yapının muhteşem güzellikte ve özellikte olacağının ipuçlarını veriyor.Agora bazilikasının kabartmaları ise Homeros'un Odysseia eserindeki Skylle' nin serüvenini anlatıyor.

 

Kentte bunların dışında İon üslubunda bir Zeus Sosipolis Tapınağı; ilk yapımı MÖ 2. yüzyıla uzanan, dini törenlerde kullanılan, yanlarındaki özel koltuklarıyla dikkat çeken, toprak kayması nedeniyle tam olarak bitirilemediği düşünülen bir theatron, taşları bizans surlarının yapımında kullanılmış odeon, girişte havuzu bulunan 32 kişilik latrina (genel tuvalet), kentin ortasındaki en yüksek kalıntı olan gymnasion ve tiyatro tepesinde henüz kazılmamış Athena Tapınağı bulunuyor.

 

Bütün bunların yanında kentin stadionu kesinlikle görülmeye değer, dünyada bir başka örneği olmadığı düşünülen bir yapı bu stadion. Gümüşdağ'ın ovaya ulaşan son yamaçlarını oluşturan iki tepenin arasına kurulmuş.185 metre uzunluğunda U biçimli bir arenaya sahip, arenaya anıtsal kapıdan giriliyor. 26 sıralık seyirci trübünlerinin üzerinde galeriler bulunuyor, bu galeriler ayaktaki seyirciler için.Tamamı mermer olan bu stadion' da izleyiciler için bir de çeşme olduğu düşünülüyor. Kombine bilet uygulamasının ilk örneğini barındıran stadion kendi heybetinin yanında sırtını yasladığı tepeden dolayı ayrıca heybetli görünüyor. Arena ve oturma sıraları arasındaki duvarlarda kabartmalar bulunan stadionda ilk önce Magnesia halkı için düzenlenen ödüllü yarışlar 14 yıl içerisinde bütün bölgenin yarışları olarak kabul görüyor.Bu stadiondan dolayı Menderes Magnesiası 'Yarışlar Kenti' olarak anılıyor.

 

İon bölgesinde bulunmasına rağmen Aiol kökenli Magnetler tarafından kurulduğu için MÖ 650' lerin İon Birliği'ne alınmamıştır Magnesia; ilginç bir şekilde yurdu Yunanistan'dan sürülmesinin ardından Pers Kralı I.Artaxerxes tarafından kendisine yaşaması için üç şehir teklif edilerek davet edilen ve yaşamak için Magnesia'yı seçen kahraman Themistokles' i çok seven Magnesialılar Perslere karşı MÖ 477'de kurulan Attika Delos Birliğine de katılmamışlardır.

 

MÖ. 334’de Büyük İskender’e gönül rızası ile bağlanır Magnesia'lılar daha sonra MÖ. 240' da Seleukos Krallığına, MÖ.189’da da Bergama Krallığına tabi olurlar. Bergama Krallığının vasiyet yoluyla Roma’ya bağlanmasıyla Magnesia da Roma’nın Asya eyaletleri içerisinde önde gelen kentlerden biri olur. MS.17’ deki büyük depremde çok zarar gören şehri İmparator Tiberius yeniden inşa ettirir.Ancak bundan sonra önce Gotlar tarafından yakılıp yıkılır daha sonra da Pers Kralı II.Hüsrev’ in akınları karşısında Artemis Kutsal Alanı çevresindeki surun içine çekilir.Bizans döneminde birçok mimarı yapı surlarda kullanılmak üzere yok olur.Böylece yavaşça sessizliğe gömülür Menderes Magnesiası.


 

Bunlar ve burada sayamayacağımız daha çokça ayrıntı sebebiyledir ki ulaşılması en kolay antik kentlerimizden olan Menderes Magnesiası' ndan, görkemli stadyumunun gölgesinde oturup hayal kurmak için en kısa sürede tekrar gelmek üzere ayrılırsınız zira hala büyük bir coşku esmektedir burada.

Kazı çalışmalarının aynı adanmışlıkla devam edebilmesi dileğiyle. 

25.04.2021

Kaynaklar

MAGNESIA AD MAEANDRUM: 300 YILLIK ARAŞTIRMA TARİHÇESİ “1715-2015” Görkem KÖKDEMİR 

Magnesia ad Maeandrum ve Artemis Leukophryene: Hellenistik Dönem Kraliyet Mektuplarının Katkılarına Bir Bakış - Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÜRETEN 

YENİ DEĞERLENDİRMELER IŞIĞINDA MENDERES MAGNESIASI KURULUŞ MİTOSU (KTISIS) VE LEUKIPPOS (KTISTES) HEYKELİ - Görkem KÖKDEMİR

MENDERES MAGNESİA’SI VE ARTEMİS NEOKOROS ONURU- Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÜRETEN

MENDERES MAGNESİASI STADİON KAZILARI (2004, 2007, 2008) – Orhan Bingöl 

Menderes Magnesia  - Gökhan Alp Atar 

ANTİK YUNAN (HELLEN)’DA KOLONİLER VE BUNLARIN NİTELİKLERİ - Ahmet Gözlü

  • Instagram
About & Subscribe
bottom of page