Metropolis Antik Kenti




Metropolis Antik Kenti, İzmir ili, Torbalı ilçesi, Yeniköy ve Özbey köyleri arasında; Antik Çağ' da Gallesion ismiyle anılan günümüz Alaman Dağının eteklerinde bulunur; Küçük Menderes -Torbalı - Ovası'na hâkim konumuyla tarih boyunca önemli bir yerleşimdir burası.
Anadolu' nun her köşesindeki antik kentler bugün görebildiğimiz az ya da çok kalıntılarından bağımsız olmak üzere hayli dolu bir geçmiş ve katmanlı bilgiler barındırıyorlar. Metropolis de bu önemli kentlerden biri.Yine ilk bakışta iskan için seçilen alanıyla, topografyasıyla dikkat çekiyor kent.Nispeten az bilinen isminin altında yatanlardan şehrin akropol tepesine doğru geçilmez arka yamaçları seyrederek uzun bir yürüyüş yaparken şüphelenmeye başlıyorsunuz.
Metropolis bereketli Torbalı Ovası'nın en eski yerleşimlerinden biri.Kent ismini Ana Tanrıça kültünden alıyor. Metropolis ( meter polis ) 'Ana Tanrıçanın Kenti' anlamına geliyor.Kentin kurulduğu Gallesion Dağı'nın kuzey yamacındaki Uyuzdere mevkiinde keşfedilen kült mağaralarında yapılan zorlu kazılarda 554 adet pişmiş toprak heykelciğin bulunması; bu heykelciklerden 404 tanesinin Ana Tanrıça tasvirini içermesi ve kent yazıtlarında geçen Meter Gallasia – Gallasion Dağının Tanrıçası ifadeleri bu fikri onaylıyor.
Ana tanrıça kültü Anadolu’da Neolitik Çağ’a kadar uzanan eski bir geleneğe sahip.Tanrıçanın bu çağa ait en eski figürlerine Çatalhöyük' te rastlanır. Pişmiş topraktan yapılmış figürlerde tanrıça iki aslanın arasında ellerini aslanların üzerine koymuş oturur bir halde, bolluk ve doğurganlık özellikleri abartılmış bir şekilde betimlenir. Hititler'den itibaren Kubaba, Kuvava, Qubala, Kybele, Meter, Meter Megale, Meter Theon, Meter Oreia, Magna Mater gibi isimlerle anılır. Meter ismi ilk defa Anadolu'da MÖ 7. yüzyıla tarihlenen bir Frig yazıtında karşımıza çıkar, yazıtta kendisine Frig dilinde “Ana” anlamına gelen “Matar” diye seslenilir. Bugün günümüz batı dillerinin çoğunda kullanılan 'Mother – Anne' kelimesi ve türevleri kökenini buradan alıyor.
Anadolu'da Ana Tanrıça genellikle yerel bir dağın ismi ile anılıyor, burada da Gallesion Dağında Oturan Ana 'Meter Gallesion' oluyor.
Metropolis'te 1989 yılından bu yana süren kazılarda en eski yerleşim izine Akropol'de rastlandı. Burada Erken Bronz Çağı'na (MÖ 3000-2000) ait çanak çömlek parçaları, taş baltalar ve Hitit devrine ait bir mühür ele geçti. Bununla beraber kentin 1 km güneyinde yer alan Dedecik-Heybelitepe’de ele geçen buluntular Erken Kalkotik Dönem'e (Erken Bakır Çağı MÖ 5000-3000) tarihlenir.Ayrıca kentin yaklaşık 7 kilometre kuzeyinde yer alan Bademgediği Tepesi'ndeki Puranda yerleşimi Bronz Çağı'nın (MÖ 3000-1000) her üç evresine ait buluntu ve bilgi veren önemli bir merkez.Burasının Metropolis'in öncü yerleşimi ve Hitit kaynaklarında II. Murşili’nin Arzava seferini içeren belgelerde adı geçen Puranda kenti olduğu düşünülüyor.
Anlaşıldığı üzere Metropolis tarih boyunca neredeyse aralıksız yerleşim görmüştür.Bunun sebebi Küçük Menderes – Torbalı Ovası'nın bereketli topraklarının yanında önemini prehistorik çağlardan bu yana koruyan Efes – İzmir arasındaki anayolun ve diğer bir güzergah olan Torbalı Ovası’ndan geçerek Karabel Geçidi üzerinden Sardes’e ulaşan Efes – Sardes yolunun ovaya hakim yüksek tepelere inşaa edilen tahkimat – savunma yapılarıyla kontrol altına alınıyor olması. Bu yollar Metropolis'in en eski yerleşimi olan akropol tepesinden tamamen gözlemlenebilen yollar.
Burada Metropolis kentinin antik çağ yaşayışına geçmeden evvel kentteki köklü yaşayış izlerini görmek adına bilinmesi gereken bir diğer önemli konu kentin Nekropolis'i. Kentin içinde yaşayış evrelerine göre yer değiştiren, yayılma alanındaki ve geniş çevresindeki nekropolis alanında Kalkolitik Çağ'dan Bronz Çağı'na, Arkaik Dönem'den Hellen'e; Roma ve Bizans'a ve hatta günümüzde hala defin yapılan yörük mezarlığına kadar iç içe geçmiş mezarlar bulunmuştur.Aynı bölgede bu kadar geniş ve çeşitli mezar yapılarının ve gömülerin bulunması acaba kentteki Ana Tanrıça kültüyle alakalı mıdır bu dileyenler için başlı başına bir araştırma konusu.
Yine kentte bulunan MÖ 1. yüzyıla ait yazıtlı sütun parçalarından anlaşıldığı üzere kentin koruyucu tanrısı Savaş Tanrısı Ares' ti ve Ares'in burada bir tapınağı bulunmaktaydı.Metropolis kentinin şehrin koruyucusu olarak Ares’i neden seçmiş olduğu henüz bilinmese de bunun kentin binyıllar boyunca bölgeyi tahkim etme özelliğinden kaynaklanması muhtemeldir. Bölgede bugüne kadar bilinen Ares'e adanmış bu tek tapınağın izlerine ise henüz ulaşılamamış.
Bununla beraber kentte 2015 yılı kazılarında akropolün hemen kuzey yamacında Zeus' a adanmış kült bir alanı bulundu. Anadolu'daki kült alanlarının genel özelliğine uygun olarak buradaki kült alanı da su kaynağına yakın doğal bir kayanın etrafına kurulmuştu ve Zeus burada 'Krezimos' sıfatıyla anılıyordu.Zeus’un 'bolluk, bereket getiren' anlamında olduğu düşünülen “Krezimos” sıfatının dünyada sadece Metropolis'e has olduğu yine yazıtlardan anlaşıldı.
Metropolis' te Klasik Dönem'e yani Arkaik Dönem ile MÖ 334' te Büyük İskender' in Anadolu'ya geçişi ile başlayan Helen Dönemi'ne kadar geçen yaklaşık 200 yıllık süreye ait herhangi bir buluntu ele geçmez. Kentin eski çağlardan sonraki tekrar kuruluş tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Antik Çağ yazarları kentin kuruluşuna yönelik bir değerlendirme yapmamış ve kuruluşla ilişkili bir bulgu henüz bulunamamıştır.Bu sebeple kentin, dağınık yerleşimlerin bir araya getirilerek yeni kentler kurulduğu bilinen MÖ. 3.yy Seleukoslar Döneminde muhtemelen bölgedeki tahkim üstünlüğünden ve kült özelliğinden dolayı çevredeki yerel halk ve göçle gelenler ile beraber tekrar kurulduğu düşünülür.
Kent İskender'in ardından sırasıyla Lysimakhos ve Seleukoslar 'ın hâkimiyetine girer, ardından MÖ 188'de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı'nın egemenliği altındadır ve bundan sonra kentin büyük gelişimi başlar.Teraslar halinde yapılandırılan kentte Stoa, Tiyatro, Meclis Binası gibi anıtsal kamu binaları yapılır. MÖ 133'te diğer kentler gibi Roma hâkimiyetine girer, hamam-gymnasium gibi kamu yapıları, zengin evleri yapılmaya başlanır.Kentte şimdiye kadar birisi Akropol’den kent merkezine inen diğeri ise tiyatroya bağlanan iki ana cadde ve tepeden aşağıya doğru birbirine paralel 7 sokak ve 6 yapı terası ortaya çıkarılmıştır.
Metropolis kentinin bu dönemde sahip olduğu zenginlik antik yazınlardan açıkça anlaşılmakta.Küçük Menderes Ovası'nın bereketiyle kentte üzüm, zeytin ve meyveciliğe dayalı tarım üst seviyelerdedir; Antik Çağ tarihçisi Strabon (MÖ 64-MS 24) Metropolis şaraplarını özellikle över.Yakın çevredeki zengin mermer yataklarının sağladığı gelirden olacak kentte banker kayıtları da mevcuttur.
Kentin soylular için ayrılmış grifon'lu ( vücudu aslan, kanatları ve başı kartal olan mitolojik canlı) koltuklarıyla ve merdiven kenarlarındaki aslan ayaklarıyla dikkat çeken tiyatrosu Anadolu'da taştan yapılmış tiyatroların en erken örneklerinden. (MÖ 2. yy).
Tiyatroya bitişik halde, Efes'teki Yamaç Evleri'ni anımsatan, teraslar halinde inşa edildiği anlaşılan Roma devrine ait mekânlardan birinin duvarları freskli ve tabanında başta Dionysos ile karısı Ariadne olmak üzere çeşitli mitolojik ve tiyatroya ait betimlemeler içeren renkli taşlarla yapılmış mozaikler bulunuyor, burasının tiyatronun resepsiyon salonu olması muhtemel.
Tiyatronun alt yamacında bulunan, etrafı sütünlü koridorlarla çevrilmiş üstü açık avlusu (peristil) ile Peristili Ev kentin MS. 2. yy Roma dönemi refah düzeyini göstermesi açısından önemli.
Kentin MÖ 2. yüzyılda inşa edilen stoası Dor düzeninde, 67 metre uzunluğunda ve 10.5 metre genişliğinde bir yapı; buradan aşağı kent ve ova tümüyle görebiliyor. Stoanın üst yamacında ise meclis binası (bouleuterion) bulunuyor.
Kentteki hamam-gymnasium kompleksi tonozlu ve kubbeli bir yapı; MÖ 2. yüzyıla tarihlenen bir yazıta göre, gymnasium yöneticisinin Alexandra Mirton isimli bir kadın olduğu anlaşılıyor.
Hamam kompleksinin köşesinde 25 kişilik bir latrina (tuvalet) ve alt terasında da sütunlarla çevrili bir avlu (atrium) ve çevresindeki odalardan oluşan bir ticarethane (Atriumlu Ev) bulunuyor. Avlunun ortasında yağmur sularının biriktiği bir havuz ve havuzun yanında her iki ucunda “iyi şanslar” anlamına gelen Agathe Tykhe, Bona Fortuna yazan mozaik döşeme bir koridor bulunuyor.
Kentin akropolünde 2020 yılında yapılan son kazılarda toprağın 7 metre altından 3 katlı bina yüksekliğinde, 600 ton su kapasiteli, birbiriyle bağlantılı 4 sarnıç açığa çıkarıldı, Geç Roma döneminde inşaa edilen sarnıçlar bugün Metropolis' teki en iyi korunmuş yapılar olmaları bakımından da önemliler.
Bizans devrine geldiğimizde Metropolis bir piskoposluk merkezi. Antik kentlerin olup olmadık yerlerinden sur duvarı geçiren Bizans'ın bu alışkanlığının izlerini Metropolis'te de görüyoruz.13. Yüzyılda inşaa edilen sur meclis binasının tam ortasından geçiyor; bu surlarda ayırt edilmeksizin yazıtlı sütunlar, stoanın ve meclisin yapı parçaları kullanılmış; tiyatro cam atölyesinin çöplüğü olmuş; her köşede Bizans'ın usulsüz çekicinin izlerini görmek mümkün.
Kent bu dönemden sonra savaşlar ve ekonomik güçlüklerden dolayı küçülmeye başlıyor.14. yüzyılın başlarında Aydınoğulları Beyliği'nin egemenliğine giriyor, Osmanlı devrinde ise Evliya Çelebi'nin aktarımından `Kızılhisar' adında bir kaza olduğunu öğreniyoruz. 19. yüzyılda İzmir-Aydın demiryolunun inşasının ardından Torbalı adıyla bugünkü yerine taşınıyor.Torbalı isminin ise Metropolis'in bir diğer adı olan Triyanna veya Tripoli' den geldiği düşünülüyor.
İşte Metropolis! Anadolu'da binlerce yıllık geleneğe sahip Ana Tanrıça'nın; Kubaba'nın, Kibele'nin, Matar'ın; Gallesion dağında oturan Ana Tanrıça Meter Gallesia'nın kenti. O yüzden yolunuzu buraya çevirip tiyatronun köşesinden Akropol'e doğru tırmanmaya başladığınızda sol tarafınızda sizinle beraber ilerleyen yamaçlarda Meter Gallesia'ya selam vermeyi ihmal etmeyin....
12.05.2021
Kaynaklar:
METROPOLİS “ANA TANRIÇA KENTİ” © 2005 Ali Kazım Öz
2017 Yılı Metropolis Arkeolojik Araştırmaları / Burak Arslan/ Onur Gülbay
Sabancı Vakfı Metropolis Kazıları